
Eğitimciyseniz, eminim son zamanlarda kafanızı kurcalayan sorular artmıştır:
Eğitimde yapay zeka kullanımı nasıl olmalı? Yapay zeka dersin neresine dokunmalı? Öğrencilerimizin düşünme becerileri zarar görür mü? Benim rolüm artık ne olacak?
İtiraf edeyim, çıktığı ilk günden beri yapay zeka üzerine çalışan biri olarak benim kafam da oldukça meşgul bu sorularla. Ama geçenlerde okuduğum bir makalede geçen şu cümle, zihnimde net bir görüntü oluşturdu:
“Yapay zeka, bisikletin yardımcı tekerlekleri gibidir.”
Asıl dengeyi kuran, hâlâ insan.
İşte bu cümleyle birlikte, tüm yapay zeka – eğitim ilişkisi içime daha çok sindi çünkü aslında bizim mesleğimiz, her zaman dengeyle ilgiliydi.
Denge bu, bilgiyle merak arasında, özgürlükle rehberlik arasında, şimdi de yapay olanla insani olan arasında…
Yapay Zeka: Aracı mı, Kaçış Yolu mu?
Bugünün öğrencileri bilgiye birkaç tıkla ulaşabiliyor. Bir yazı yazmaları, bir dilde paragraf oluşturmaları ya da karmaşık bir kavramı özetlemeleri yalnızca bir komut kadar yakın ancak bu kolaylıklar bazen düşünmenin, sorgulamanın, denemenin ve yanılmanın yerine geçiyor. Aslında asıl soru şu: Bu kolaylık onların gelişimini besliyor mu, yoksa onları tembelleştiriyor mu?
Yapay zekadan tamamen uzak durmak da, onu kontrolsüzce her şeye dahil etmek de riskli.
Asıl mesele, ona nasıl bir rol verdiğimiz.
Ben öğrencilerimin teknolojiden korkmasını değil, onunla birlikte düşünmeyi öğrenmelerini istiyorum. Bu yüzden de yapay zekayı, kopya çekilecek değil; birlikte öğrenilecek bir arkadaş gibi görmelerini sağlamaya çalışıyorum çünkü biliyorum ki bilgiye ulaşmakla yetinmek, asla bilgiyi üretmenin yerini alamaz.
Öğretmenin Yeni Rolü Ne?
Öğretmenlik artık “bilgiyi veren kişi” olmanın çok ötesinde.
Ben kendimi gitgide daha fazla bir “denge koçu” gibi hissediyorum.
Öğrencilerime yapay zekayı araç olarak görmeyi öğretiyorum. Ama ondan önce, kendi iç seslerini duymaları için alan açmaya çalışıyorum.
Her derste, önce öğrencilerimin kendi fikirlerini almaya özen gösteriyorum.
Cümleleri anlamsız olsa da, yazıları eksik kalsa da, önce onların kaleminden döküleni önemsiyorum.
Ancak bu şekilde özgünlük gelişiyor.
Ancak bu şekilde bir öğrenci kendi cümlesine sahip çıkıyor.
Sonra birlikte bakıyoruz:
ChatGPT ne yazmış?
Hangi kısmı etkileyici, hangi kısmı yapay?
Sen olsaydın nasıl söylerdin?
Bu karşılaştırma sadece akademik bir analiz değil; aynı zamanda bir farkındalık yaratırken öğrencilerin özgüvenini de artırıyor.
Yapay Zekayı Eğitimin İçine Nasıl Dahil Ediyorum?
İngilizce öğretirken uyguladığım bazı temel yöntemler:
1. Düşünmeden Yapay Zekaya Başvurmayız.
Önce öğrencinin fikrini alırım, hatalı, eksik, hatta yavaş olsa bile…
Yapay zekayı öğrencinin ürettiği fikirden sonra devreye sokarız.
2. Karşılaştırma, Ezberin Panzehiridir.
Öğrencinin metni ile yapay zekanın çıktısını birlikte inceleriz.
Dili nasıl? Yapısı anlaşılır mı?
Kimin cümlesi daha sıcak? Daha samimi?
Bu sorularla metin analiz etmeyi değil, düşünceyi tartmayı öğreniriz.
3. Yapay Zekadan Cevap Değil, Soru Alırız.
Yapay zekaya “Bu yazıyı nasıl geliştirebilirim?” diye sormayı öğretirim.
Çünkü iyi soru sormak, iyi fikir üretmenin ilk adımıdır.
4. Prompt Mühendisliği = Dijital Okuryazarlık
Bir öğrencinin yapay zekaya verdiği komut, onun dijital zekasını gösterir.
Bu nedenle onları sadece yanıt almaya değil, nasıl istemeleri gerektiğine dair yönlendiriyorum.
“B2 düzeyinde, sade bir dil kullanarak, 5 paragraflık bir opinion essay yaz” demek ile sadece “bir essay yaz” demek arasındaki farkı farketmelerini öğretiyorum.
Böylece yapay zeka, öğrencilerin düşüncesini şekillendiren değil, o düşüncenin gelişmesini destekleyen bir araç oluyor.
Yapay Zeka Her Şeyi Bilir, Ama Seni Bilmez
Bir şey daha var.
Yapay zeka çok şey biliyor olabilir ama empati nedir bilmiyor.
Öğrencinin o gün moralinin bozuk olduğunu, sesindeki çekingenliği, cümleye neden öyle başladığını, bakışlarındaki tereddüdü anlamıyor.
Bu yüzden hâla öğretmenlere, gerçek insan rehberliğine ihtiyaç var.
Yapay zeka bilgiyi verir, biz anlamı bulmalarına yardım ederiz.
Tutuyorum Merak Etme
Hatırlar mısınız, bisiklete ilk bindiğimizde biri arkamızdan tutardı?
Düşmeyeceğimize bizi inandıran tek kişi oydu. “Tutuyorum merak etme” derdi.
Şimdi biz öğretmenler, aynı güveni öğrencilerimize vermeliyiz.
Teknoloji gelişiyor, durmayacak da…
Ama öğrencilerin bu yolda dengede kalabilmeleri için biz öğretmenler çok önemli bir noktada duruyoruz.
Onlara öğretmemiz gereken şey, “Yapay zekayı kullanmak” değil; “Yapay Zekayı kullanarak herhangi birşeyi öğrenebilmek.”
Ve işte bu da yeni nesil öğretmenlerin en kıymetli misyonu…